top of page
  • Ayşe Başak Erk

Çocuğunuz Başkaları Tarafından Zarar Gördüğünde...

  1. Çok ciddi ve korkunç bir şey oldu.

  2. İçinde yaşadığın dünya acımasız, güvensiz ve karşı konulmaz bir yer.

  3. Sen mağdur oldun ve bu yüzden seni korumam ve kurtarmam gerek. Bunlar gerçek hayatta nasıl gözlemlenir? Şu 3 senaryoya göz atalım: 1. Parktaydık, hiçbir sebep yokken bir çocuk 2 yaşındaki oğlumu yere doğru itti ve düşürdü. Telaşla yanlarına koştuk, oğlumuzu tutup kaldırdık hemen ve sarıldık: “Aman Tanrım, iyi misin?”. O sırada oğlumu iten çocuğa dönüp “Nasıl yaparsın bunu? Bir daha sakın böyle bir şey yapma! Birini itip yere düşürme!” diye bağırıyordum. Ben çocuğa bağırmaya başlayana kadar oğlum ağlamıyordu bile ama o andan itibaren titreyerek ve hıçkırarak ağlamaya başladı. 2. 4 yaşındaki kızım okuldan eve geldi ve iki arkadaşının ona “Bizimle oynayamazsın.” dediğini söyledi. Kızgınlığımızı gizleyemedik ve “Aa, hayır! Hiç kibar bir davranış değil bu. Nasıl hissettirdi sana?” dedik. Fakat sorduğumuz soru belki de retorikti, çünkü kızımızın incinmiş ve üzülmüş olduğundan emindik (büyük ihtimalle kendi çocukluk deneyimlerimizden) ve sanki ses tonumuzda acıma ve biraz da gurur kırıcı bir ton vardı. “Sonra ne oldu?” diye sorduk fakat kızımız sadece omuz silkmekle yetindi, üzgün ve utanmış görünüyordu, hiç konuşmadı. 3. Kızımızı bir arkadaşımızın evine, onun oğluyla birlikte oyun oynasınlar diye getirmiştik. Fakat arkadaşımızın oğlu gerçekten çok yaramazdı ve sürekli oyuncaklarını kızımın elinden çekip alıyordu. Bu yüzden bizim arkadaşlığımız da biraz gerildi. Evet evde yeni bir bebek vardı ve bu yüzden tansiyon biraz yükselmişti. Ancak çocuğun kızıma karşı davranışları bu kadar çirkinken, empati yapmak çok zordu. Önce, yüzünde neredeyse hiçbir ifade olmayan kızıma yaklaşıp “Oyuncakları elinden aldı ve bu seni üzdü.” dedim empatik bir şekilde. Fakat en sonunda daha fazla bunun sürmesine izin veremedim. Dişlerimi sıkıp homurdanmaya başladım, “Hayır, yeter artık! Sen de bu oyuncakları alamazsın o zaman.” dedim ve kızımı oradan uzaklaştırdım. Peki, ya bu senaryolar biraz daha farklı olsaydı? 1. Parktaki çocuklardan birisi oğlumu itiyor ve yere düşürüyor. İçgüdüsel olarak oraya doğru koşuyoruz. Oğlumun halinden tavrından nasıl olduğunu anlamaya çalıştık. Sonra eğilip onunla aynı seviyeye geldim ve “Birisinin seni ittiğini ve yere düştüğünü gördüm. İyi misin?” dedim. Ciddi bir yaralanma olmamış ama kafası biraz karışmış görünüyor. (Eğer sinirli görünüyor olsaydı, merhametli bir ses tonu yerine daha güçlendirici bir şekilde “Oo, bu hiç hoş olmamış. Belli ki canını acıtmış.” derdim). Yani bir taraftan çocuğumuzun yanında olmaya odaklanırken, diğer taraftan öteki çocuğun da rahatsız hissettiğini görmek önemli. O an azarlama ve ders verme zamanı değil, deneseniz bile hiçbir çocuk o sırada ders almaz. Yalnızca henüz tam gelişmemiş dürtülerini bu şekilde dışa vurmuş ve biz böyle davranmaya devam ettikçe agresif davranışları azalacak. Aralarında tekrardan bir şey olmasını engellemek için sakince kenarda duruyoruz ve oluruna bırakıyoruz. 2. Kızım okulda arkadaşları tarafından dışlandığını bize anlatıyor. Onu dinlerken fark ettik ki, aslında kızım bu durumu zannettiğimiz kadar kötü algılamamış. Hatta neredeyse durumu bize atıp, nasıl düşündüğümüzü öğrenmek istiyor. Tabii biz de onun hayatında, her zaman her şeyi paylaşabileceği güvenilir insanlar olmak istiyoruz. Bu yüzden, onun karşısında daha güçlü olmak için kendi öfkemizi ve üzüntümüzü o anlık bir kenara koyduk. Derin bir nefes aldık, onu yargılamadan ve bütün kalbimizle dinlemeye başladık. ve sahiden merak ederek sorduk: “Hmm… Vay canına… Sen ne düşünüyorsun peki bu konuda?” “Böyle olması üzdü beni.” “Aaah… Evet görüyorum…Ben de üzüldüm böyle olmasına.” Sonra bir sessizlik… Ebeveynler için zor bir sessizlik anı… Bize saatler gibi gelen 1-2 dakika sonra, kızım “Sonra salıncakta sallanmaya gittim. Robert süpermen, ben süperkız oldum.” “Aaa, eğlenceli geliyor kulağa.” Sonrasında, doğru zamanın geldiğini hissettiyseniz, sakince şunları söyleyebiliriz: “Biliyorsun, bazen çocuklar böyle şeyler yapabilirler. Çünkü kendilerini iyi ve mutlu hissetmiyorlar. İnsanlar mutlu olduklarında, çevrelerine de daha nazik davranırlar.” 3. Küçük çocukların içinde bulundukları çevreyi, özellikle de yaşadıkları evi sahiplendiğini biliyoruz. Kontrol etme istekleri, dürtüsel davranışları özellikle bu yaşlarda beklenen şeyler. Hele de bir kardeş bekleniyorsa… Aynı zamanda, 1-3 yaş arası tam da arkadaşlarıyla birlikte oynamayı öğrendikleri dönem. Ve ilişki kurma yollarından biri de oyuncak değiş tokuş etmek. Bu yaşlardaki çocuklara gerçekten uyum sağlamak ve onları anlayabilmek istiyorsak, yetişkin gözlüklerimizi bir kenara koyup daha fazla objektif gözlem yapmamız gerek. Yani, durum bu. Kızım bu oyuncak kapışmasının mağduru olmuş görünüyor ve ne zaman bu durum tekrarlansa kızım çok derinden üzülmüş hatta travmatize olmuş görünüyor. Ya da… Belki de yaşanan duruma kendi duygularımızı o kadar çok karıştırdık ki, durum kızımın gözünde iyice büyüdü. Peki, bu bizim yansıtmamız mı yani? Çocuğumuz arkadaşını tanıyor, kendisine nasıl davrandığını da biliyor ve hala onunla oynamak istiyor. Hala o eve gitmek istiyor. Peki bu durumda birazcık drama yapmış olması ihtimali nedir? Hatta biraz da hoşuna gitmiş olabilir mi? Fakat buna izin vermiyorum çünkü kızımı tekrardan incindiği duruma sokmuş olurum, değil mi? Ama bu sadece bir oyuncak. Üstelik kızım o tip oyuncakları sevmiyor bile. Hmmmm... Biz daha açık, meraklı ve tarafsız olmaya karar verdik. Bütün bu olanlardan sonra daha dikkatli gözlemlemeye, minimal müdahaleler etmeye ve daha duyarlı olmaya çalışıyoruz. Arkadaşı yine oyuncağı elinden aldı, kızım dönüp bize baktı. Biz de durumu anladığımızı bildirmek için “Bunu gördüm. Kuzucuk senin elindeydi şimdi Joey’de.”. Kızım öfkeyle ağlamaya başladı, fakat sonra sustu. Kuzuya uzandı, Joey’nin elinden çekip aldı. Bu sefer Joey çığlıklar atmaya başladı ve kızım oyuncağı geri verdi. Sonra şunu fark ettik ki, burada olan şey düşündüğümüzden çok daha masum, doğal, keşfe açık, karmaşık ve en önemlisi karşılıklı bir şeydi. Ve yalnızca oyuncak çekiştirme işi durmazsa müdahale etmeye karar verdik. Sonra bunu daha nötr bir şekilde ve kimseyi suçlamadan yaptık. “Hmm… Joey bu seferlik bunu durdurmanı isteyeceğim. Belki birlikte oynayacak farklı bir şeyler bulursunuz.”. Nitekim buldular da. Bu ebeveynlik senaryolarında, çocuklarımız bizden şu mesajları alırlar:

  4. Bazen bizi rahatsız hissettiren şeyler olabilir ama bu doğal bir şeydir.

  5. Annem ve babam, çocukların hata yapabileceğinin farkındalar ve affedebiliyorlar. Bizi “iyi” ve “kötü” diye etiketlemiyorlar.

  6. Beni zorlayan duyguları ve durumları ailemle paylaşabilirim ve onları üzmeden de bunları birlikte keşfedebiliriz.

  7. Beni dinliyorlar ve bana güveniyorlar. Zor durumlarla baş edebilmem için bana bazı fikirler verirler. Fakat asla nasıl hissetmem gerektiğini söylemezler. Böyle durumlarda, kendi duygularımızı, yansıtmalarımızı, varsayımlarımızı ve geçmişten getirdiğimiz şeyleri karıştırmamayı becerebilirsek, çocuğumuzun her daim güvendiği ve sırlarını paylaştığı insan olabiliriz. Bundan daha güzel bir hediye olabilir mi? Kaynak: Janet Landsbury

bottom of page