top of page
  • Ayşe Başak Erk

Çocuğunuz Sizi Neden Dinlemiyor?

Ebeveynlik, çocuğunuzun duygularını kabul etmeyi gerektirir. Görmezden gelmeyi değil. Azımsamayı değil. Sadece kabullenmeyi...

Normalden biraz daha erken kalktım. Birkaç dakikacık kitap okuyabilmek için yatağımda saklanıyorum; derken paragrafın ortasında bir feryat ortalığı inletiyor. Üç yaşındaki çocuğum kapıyı açıp kendini yatağa fırlatıyor.

Sarılmak için uzanıyorum. “Ne oldu?”

Beni yok sayıyor ve daha yüksek perdeden bir feryat koparıyor.

“Neden bu kadar üzgünsün?”

Daha çok bağırıyor ve bana vurmaya çalışıyor.

“Vaktimi bana bağırıp duran biriyle geçirmek istemiyorum.” Kalkıyorum ve banyoya yürüyorum.

Peşimden geliyor, feryatlar şimdi banyonun fayanslarında yankılanıyor.

Ama çocuğuma neden üzgün olduğunu sormaktan daha iyisini düşünebilmeliyim çünkü beni böldüğü sırada okuduğum kitap Adele Faber ve Elaine Mazlish’in eskimeyen “Konuş ki Dinlesin, Dinle ki Konuşsun” kitabı beni üzgün bir çocukla başa çıkmaya çalışırken “neden” diye sormak konusunda uyarmıştı.

Çocukların duyguları

İlk olarak 1980’de basılan kitaplarının en önemli bölümünde Faber ve Mazlish ebeveynlerin çocukların duygularını azımsama ya da reddetme biçimlerine örnekler veriyorlar: Sıcaktan şikayet eden çocuğa kalın bir hırka giydirmeye çalışan ebeveyn; elindeki kağıt kesiği yüzünden hafifçe sızlanan çocuğa, bir şey yok diyen ebeveyn...

Faber ve Mazlish’e göre, duyguların bu şekilde baştan savılması, ebeveynler ve çocuklar arasındaki güvenin erkenden yara almasına neden oluyor. Faber ve Mazlish’in ebeveynlik yaklaşımının temelinde çocuğun duygularını görmek ve kabullenmek var. Görmezden gelmek değil. Azımsamak değil. Açıklamak, suçlamak ya da sorunu bir an önce ortadan kaldırmak için acele etmek değil. Kabul etmek...

Faber ve Mazlish, ebeveynlerin, çocuklarının duygularını kabullenebileceği dört yol öneriyorlar. Ebeveynler sadece çocuğa bakıp dinleyebilirler. ''Anlıyorum” ya da “hm-hm” gibi kısa onaylayıcı şeyler söyleyebilirler. Duyguların adını koyabilirler. Ya da çocukların “arzularını, hayallerini” dile getirebilirler; örneğin “Kışın şort giyebilseydik harika olmaz mıydı?” ya da “Keşke kağıt kesiğini iyileştirebilen bir makine olsaydı!” gibi.

Çocuklar kendi duygularını anlamayabilirler...

Faber ve Mazlish “neden” diye sormak konusunda özellikle dikkatli olmamızı öneriyorlar. Bazı çocuklar duygularını o anda anlayabilseler de pek çoğu bunu başaramayabilir. Bu çocuklara neden diye sormak yalnızca durumu daha da kötüleştirecektir: Normalde yaşadıkları sıkıntının yanı sıra şimdi bir de nedeni anlamaları ve mantıklı bir açıklama bulmaları gerekecek. Çocuklar sıklıkla neden öyle hissettiklerini bilmezler. Bildikleri zamanlarda ise size söylemek konusunda tereddüt yaşayabilirler çünkü yetişkinlerin gözünde sunacakları sebebin yeterince iyi görünmeyeceğinden korkarlar. (“Bunun için mi ağlıyorsun?”)

Faber ve Mazlish’e göre çocukların ihtiyacı olan, duygularının anlaşılması ve onlara saygı duyulmasıdır; duygularının sorgulanması değil.

Çok uzun zamandır tanıdığınız birinin sizi aradığını hayal edin; bu kardeşiniz de olabilir çok sevdiğiniz bir arkadaşınız da. Sırf sesinin tonu bile şöyle cümleler kurmaya yönlendirir bizi: “Sesin çok yorgun geliyor” ya da “Hay Allah, kendini pek iyi hissetmiyorsun galiba,” ya da “Harika bir gün geçirmişsin gibi geliyor sesin.”

Oysa bizimle aynı odada olan ve nasıl hissettiği konusunda pek çok ipucu veren çocuğumuzla konuşurken, “Sorun ne?” ya da “Niye ağlıyorsun?” diye sorarız. Her ne kadar empati göstermeye çalışıyor olsak da bu ifadeler aslında çocuğumuzu gerçekten duymuyormuşuz gibi anlaşılır.

Çocuğumun duygularını anlamak için onun neden üzgün olduğumu bilmem şart mıydı? Üzgün olduğunu biliyordum ama bu duygusunu kabul edemedim. Bunun yerine, alışık olduğum üzere içinde bulunduğu durum nasıl bir açıklama gerektiriyorsa onu sunup sorunu bir an önce çözüp kurtulmak istedim.

Belki oğlum komşuların gürültüsü onu uyandırdığı için ağlıyordu. Belki o gördüğü kabusu yine görmüştü. Belki hava çok sıcak ya da çok soğuk olduğu için ağlıyordu. Belki de hiçbir sebep olmadan ağlıyordu. Ona uzanırken gerçekten onu rahatlatmaya çalışıyordum. Ama “neden” diye sormam buna katkı sağladı mı? Neden ağladığı ya da neden benim onu rahatlatmamı neden istediği önemli miydi?

“Neden?” bir suçlama gibi duyulur..

Kendimi dinlemeye başladığımda, çocuğumun neredeyse tüm duygusal patlamalarına “neden?” ya da benzeri bir soru sorarak karşılık verdiğimi fark ettim. Sorun ne? Neden ağlıyorsun? Neden bu kadar üzgün hissediyorsun? Neden gülüyorsun?

En kötü anlarımızda, “neden” sorusu bir ebeveynin suçlaması haline gelebilir. Neden bana ödevinde yardıma ihtiyacın olduğunu söylemedin? Neden tüm kalemlerini kırdın? Neden köpeği dışarı çıkarmayı unuttun? Neden kardeşine böyle davrandın?

Bu tür “neden?” soruları, Faber ve Mazlish’ göre, çocukları içinden çıkılması imkansız bir duruma sokuyor. Kendilerini yetersiz görüyorlar ya da savunmaya geçip başkalarını suçluyorlar. Her iki konum da sorunlarını çözmeye yaramıyor.

“Neden” sorusunu devre dışı bırakmak..

Faber ve Mazlish’in neden diye sormaktan kaçınma tavsiyesini okuduktan sonra çocuğumun duygularını kabul etmeye başlamaya karar verdim. İkinci şansım o sabahın ilerleyen vakitlerinde elime geçti. Oğlum koşarak mutfağa girip gözyaşları içinde kendini yere atmadan önce “Yağmur yağıyor!” diye bağırdı.

“Neden bu kad–” ne yaptığımı fark ettim ve hemen dümen kırdım. “Yağmur yağdığı için üzgünsün.”

“Evet.”

“Bazen yağmurun gürültüsü korkutucu olabiliyor.”

“Evet.”

Oğlum sarılmak için yaklaşıyor ve birlikte bir kitap okuyabilir miyiz diye soruyor. Mo Willems’ın “Dışarıda Oynamaya Hazır Mısın” kitabını seçiyoruz; oğlumun hava konusundaki morali düşünülünce bu uygun bir seçenek gibi geliyor.

“Neden” sorusunu kendimize sormak

Faber ve Mazlish çocuğumuz olumsuz hislerle boğuşurken “neden” diye sormamak konusunda ikna edici nedenler sunuyorlar. Her ne kadar odakları çocuklar olsa da yazdıkları kitapta daha önemli “neden” sorularını sormayı tavsiye ediyorlar:

Ebeveynler çocuklarının duygularını azımsamak konusunda neden bu kadar aceleciler? Çocuğumuzun olumsuz duygular göstermesi bizi neden bu kadar öfkelendiriyor ya da rahatsız ediyor?

Kendi ebeveynlik tercihlerimizin ardındaki gerekçeleri göze almak inanılmayacak derecede zor. İnsanlar bu soruya cevap almak için yıllarını terapide harcıyorlar. Ancak hemen hepimizin çocuklarımız için bazı umutlarımızdan ya da hayallerimizden vazgeçtiğimiz doğrudur. Onların mutlu, doyumlu ve başarılı olmalarını istiyoruz. Olumsuz duygularını iyiye gitmediklerinin kanıtı gibi görüyoruz.

Çocuklarımızın en ufak provokasyonda duygusal olarak çökmelerini değil aksine zorluklara rağmen büyüyüp gelişmelerini istiyorsak duygularının adını koymalarına yardımcı olmalı ve bu duyguları konuşmalıyız.

bottom of page